sinema port logo sinema port  logo

BİZİ TAKİP EDİN

Eleştiri 13 Haziran 2022

Christopher Nolan ve Batman Gerçekliğine Geçiş

Gerçek nedir?
Kişisel içgüdü olarak hep gereçği aradığımız sorunsalı bizi insan yapan yegane temellerden biri olduğuna inanırım . bu inanç sayesinde yolumuzu, seçimlerimizi ve ziyadesi ile tercihlerimizi yönlendiririz. Peki sinemada gerçeklik nedir.? 2 – 3 saat boyunca içinde yaşadığımız bir dünyanının bize ne kadar gerçek gelmesini bekleriz? Ya da bunu ararmıyız her defasında.

İşte biraz bize bu gereçkliği iliklerimize kadar hissettirme konusunda illüzyon yaratan bir yönetmen ve atmosferinden bahsetmek istedim size.  Şimdi diyeceksiniz ki gerçekten bahsederken ne cüretle illüzyon dersin diye.

Sinema esasında bir illüzyonun bize gerçek biçimde gösterilem sanatı olarak tanımlar isek nolanı da büyük bir illüzyonist olarak tabirleyebiliriz.

Mükemmel filmografisinin en temel taşı da bu illüzyonun en parlak gerçekliğinde yansıtılması olsa gerek.
 İnception, memnto, prestige, interstallar, tenet ( ki teneti bile gerçek olarak yansıttı ) filmlerini bi kenara bırakıp batman dünyası ve bize geitdiklerinden biraz konuşmak isterim.

2005 yılında batman begins filmi ile başlayıp sırasıyla batman dark Knight ve batman dark Knight rises filmi ile son bulan nolan batmaninden bize kalan damakta kalan tadı olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Tim burton’ın batmini ( 1989 ) bize aşırı gerçek olmayan bir gotham ve dünya sunuyordu. Bu tercih batminin çizgi roman karakteri ile bire bir örtüşüyor olsa da o yılın prodüksiyonu için se büyüleyici olasda gerçeklikten çok uzaktı.

İlk defa nolan batmani kanlı canlı nerden gelip nasıl evrilip nereye gittiğini gösterdiği bir batman yarttı bize. Tam olarak gereçk bir karakterdi o gerçeklik değilmiydi aslında Bruce wayne ile bize empati kurduran. Bruce waynein batman’e dönüşen hikayesi gothamın yozlaşmış tarafının mafya elinden ne hale geldiğini ve buna karşı savaşan bir batmani gördük. Ve batmani tek başınalıktan kurtarıp fox dan alfredden ciddi yardımlar alan bir insan modeli olarak sundu.

Gerçeklik karakterin içsel dünyasına yaptığımız yolculuktan çok öte değil aslında. Nolan bunu bütün filmerinde yapmayı başardı cinematografisi ile mükemmel dunkirk ve anlama karmaşası içinde kaybolduğumuz tenet dışında. Çektiği  tüm filmlerde kötü karakterler dahil kimin neyi ne zaman nerde ne şekilde ve neden yaptığına dair bir fikrimiz oldu ve nolanınıon jokerine dahi hayran olduk .

Bu hayranlık sayesinde de daha sonra izlediğimiz tüm batmanler’de bunu görmeye çalıştık .

Ne yazık hep bunu beklemedik desek yalan. Batman’nin dc evrenine girip zack snyderın güçlü aksiyon beceresinde yeni bir vücut buldu batman.

Daha da zengin daha da karizmatik daha da ben burdayım demeyi seven bir batmane dönüştü .
Evet yine gerçekti fakat gerçekliğini ondan daha süper kahramanlar içinde yüceltmeye çalıştı
O replik hafızlarda senin süper gücün ne ? ben zenginim…

Ama o tadı da beklemedik değil nolanının ağzımıza çaldığı. Gothamın varoluşunun new york sokakları ile beraber dolşatığımız ve bildiğimiz tandığımız bir koku ( Hollywood saolsun) haline gelmesini .

Belki birazda gordon’u bekledik nolanla beraber gerçek bir dedektifin batman ile beraber çalışıp ona güvendiği…

Sanırım son the batman filminde yönetmen koltuğuna oturan matt reeves bu boşluğu farketmiş ki gordonu batman hikayesinin en derinliklerine monte etmiş.

Reeves bu sefer nolanın izinden giderek ( sadece bir bakış açısı ) gerçeklik algısını yeniden canlandırmaya çalışmış. Bu arada söylemeden edemiyecem şahane cinematografi şahane müzik ve şahane görsellerin olduğu bir film.
 Işık ve renk kullanımı nerdeyse kusursuz. İnanın hans  zimmerin gümbürtülü ve vurucu soundtrackerlini dinlemeyi çok isterdim ki soundtrackleri de çok başarılı.

İlk defa batmani zengin halinden çıkarıp bir rock star moduna soktuğumuz bir dünya ile karşı karşıya kaldık.

Aşırı kaybolmuş ve kendini bulmaya çalışan bir batmanin dedektiflik oyununda aşırı habalı corvette stingray ile dolaştığı sadece kamerası olan bir contact lense sahip ve teknolojiden uzak kendi başına ölümlü bir batman ile …

Bu batmani sevmedim diyemem ama kalbimin en uç kısımlarında nolanının batmani aramadım değil reevesin kurmaya çalıştığı aşırı gerçekçi batmande.

Gotham yine bildiğiniz gibi aşırı yozlaşmış ama yine de içeriğinden uzak…

Bu gerçekliğin için de Bruce waynin batmane giden yolda nelerle karşılaştığını bilmek duymak belki görmek istemiş olabilirim ama sanırım tercih olarak dedektiflik hikayesi çatısı altında batmin dünyasını kurmak ve bu beklenti ışğında o yolu görmek çokta mümkün olmayabilirdi.

Nolan’ın açtığı kapı sayesinde aslında bu gerçeklikle asla değinden geçemeyecğim todd phillipin yönetmen koltıuğuna oturduğu jokeri gördük. İlk kez bir kötü karakterin belki de bu kadar üzücü ve “evet joker abi ben  seni anlayabiliyorum “ durumuna geçtiğimiz bir dünya oldu.

Heath ledgerın mükemmel ötesi performansı ki bunda nolanın payını asla es geçemeyiz joaquin phoenix’e ilham oldığumu sölesek yanlış bişiy sölemeyiz ( taşlamazlar umarım beni )

O kadar çok onu hissttik ki aslında jokerin elde ettiği başarısının bir payını heath ledger ve nolan sinemasına adasak yanlış olmaz.

Aslında işin özeti şu sevgili okur. Milyonlarca yönetmen arasından şu an da nolanı konuşuyor olmamızın bir sebebi var ki oda sinemaya öncü olabilimesi.

Gerçeklik algımızı tek boyutlu bir perdede çoklu boyuta geçirip bunu inandırarak ve büyüleyerek yapabiliyor olması hemde bunu bir çizgi roman uyarlaması ile yapabiliyor olması.

Nolan cgiden uzak olabildiğinde kubrick vari gerçek setleryile bize bir dünya kurmaya çlıştı hep.

Yine bir sorgu ile ile bitiriyim istiyoru. Biz kendi hayatımızın içinde ne kadar gereği görebiliyoruz.

Baktığımız ile gördüğümüz şeyin arasında ki ayırmı ne kadar gerecekle bağlıyoruz.

Morpheus abimizin mükemmel sorusu ile sizelere veda etmek isterim.

What is the matrix?

Sağlıcakla …

M.KENAN DOĞRU